sinan yusufoğlu'yla yaptığımız röportaj 12 nisan 2012 tarihli radikal'de http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspxaType=RadikalDetayV3&ArticleID=1084642&CategoryID=82
Radikal yazdı belgesel oldu
Sinan Yusufoğlu
HES'leri protesto ettiği için konuşmama cezası alan Leyla'nın hikâyesini Radikal'den okuyup harekete geçen Osman Şişman ve Özlem Sarıyıldız, 'İşte Böyle' belgeselini çekti
Filmin çıkış noktası neydi? Neden bu belgeseli çektiniz?
Özlem Sarıyıldız: Bir sabah Radikal gazetesinde Serkan Ocak’ın Leyla ile ilgili haberine denk geldik: Şu meşhur konuşma yasağı haberi. Erzurum Bağbaşı’nda yapılacak HES’e karşı ayaklananlar arasında 17 yaşındaki Leyla da vardı ve yaşından ötürü bu tuhaf cezaya çarptırılmıştı. Eylemcilerle konuşmama cezası.
Osman Şişman: Haber bizi çok şaşırttı. Gerçi, çok da şaşırmamak lazım ya bunlara bu memlekette. Serkan Ocak’ı aradık, köyden birkaç telefon numarası aldık ve kalkıp Erzurum’a gittik.
Erzurum’da neler yaşadınız? Bağbaşı’ndaki süreci anlatır mısınız?
O.Ş.: İlk gidişimizde, öncelikle iklime ve bitki örtüsüne şaştık. Erzurum’a ilk gidişimizdi ve kafamızda karlar altında kuru bir şehir hayali vardı. Güneş içinde bir havaalanına indik ve Bağbaşı’na doğru yola çıktık. Bağbaşı, Erzurum’dan daha düşük rakımlı bir mevki. Akdeniz iklimi gibi bir iklimi var. Ortalık yemyeşil.
Giderken yapmayı düşündüğünüz film oradaki süreçte başka bir şeye dönüştü mü?
Ö.S.: Evet, dönüştü. Biz gitmeden önce hikâyenin omurgası olarak Leyla’yı seçmiştik. Anlatıyı onun çevresinde kuracaktık. Bizi etkileyen, şaşırtan oydu çünkü. Sonra Bağbaşı’na varıp insanlarla konuşmaya başlayınca köylülerin gündelik hayatı, emekleri ve HES projesi karşısındaki tedirginlik ve öfkeleri işin içine girdi. Biz de onların yaşadığı zulmü, mücadelenin hikâyesini ve gündelik yaşam ayrıntılarını Leyla’nın hikâyesiyle birleştirdik.
Belgeseli çekerken yerel halk ve devlet güçlerinden tepki aldınız mı?
O.Ş.: İlk gidişimizde, hatta ikinci gidişimizin ilk günlerinde oranın sakinlerinin bir kısmının bize karşı bir kuşkusu vardı. Haksız değiller elbet: Ciddi bir mücadelenin içindeler, arada birileri geliyor gidiyor, milletvekilleri de dahil olmak üzere kimsenin bir faydasını görmüyorlar. İki bağımsız belgeselcinin ne yaptıklarına anlam veremediler bir süre.
Ö.S.: Televizyonla ilişkimizi sordular, nereden destek aldığımızı sordular, ne için orada olduğumuzu anlamak için bir süre şüpheyle yaklaştılar. İkinci ziyaretimizde ilişkilerimiz ısındı. Biz de apaçık söyledik: “Kimseden para almıyoruz, kendi biriktirdiklerimizle geldik ve bu filmi yapacağız, televizyonla da hiç işimiz olmaz” dedik. “Bu, bizim de suyumuz” dedik. Sonra herkes rahatladı.
Geriye dönüp baktığınızda yapmak isteyip de yapamadığınız şeyler var mı?
Ö.S.: Mücadelenin başından itibaren takip edebilmek isterdik. Senelerdir süren bir mücadele var ve biz sadece 6 aydır haberdarız. En başından beri oralarda olabilseydik belki de daha farklı bir katkımız olurdu. Daha görünür hale getirebilirdik belki.
O.Ş.: Gerçi, görünür hale gelse de bir yere kadar işe yarıyor. Kentli orta sınıf sosyal paylaşım ağlarında iki haber paylaşınca, festivaller vs. gibi kültürel ortamlarda bir HESfilmi seyredince, dünyaya karşı görevini yerine getirmiş gibi hissediyor kendini. Kendimizi de dahil ediyorum buna: Bir HESfilmi yapınca mevzu nihayete ermiyor.
Bağbaşı sakinlerinin mevzua bakışına dair gözlemleriniz nelerdir? Bu HES sürecinde bir dönüşüm yaşandı mı sizce?
O.Ş.: Radikal bir dönüşüm var: Muhafazakâr, mütedeyyin bir halk oranın sakinleri. Yüzde seksen yedi AKP oyu çıkmış. Ama başlarına gelenlerden sonra; devletin, hükümetin şimdiye dek hiç maruz kalmadıkları karanlık tarafıyla yüz yüze geldikten sonra ciddi bir hayal kırıklığı ve kızgınlık doğmuş.
Ö.S.: Bir yandan da kendi yörelerine ve genel olarak HES’lere dair ciddi bir bilinçlenme var. İlk gittiğimizde şaştık. Bütün hukuki süreci ayrıntılarıyla anlatmalarını bekliyorduk ama birer hukukçu, dahası birer biyolog haline gelmiş gibilerdi her biri.